Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Ayıp Sebebiyle Sorumluluğu ve İş Sahibinin Seçimlik Hakları
- Barış Kaşka
- 26 Haz 2024
- 6 dakikada okunur
Tarafları birbirleri ile sözleşme ilişkisi içerisine girmeye yönelten şey menfaattir. Sözleşmede tarafların birbirine zıt menfaatleri mevcuttur. Bu menfaatlere ulaşmak amacıyla taraflar birbirleri ile sözleşme yaparlar. Sözleşme iki veya daha fazla tarafın, karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile kurulur. Bu asgari unsurlar eksikse ortada bir sözleşme de yoktur. Sözleşmenin kurulması her durumda hukuken geçerli olduğu anlamına da gelmemektedir. Bir sözleşmenin hukuken geçerli olabilmesi için o sözleşme türünü düzenleyen hukuk kurallarının öngördüğü şekil şartlarına da uygun olması gerekir.
Tarafların, sözleşmenin kurulmasıyla birlikte karşı taraftan elde edeceği menfaatin sözleşmeye ve dürüstlük kuralına uygun bir biçimde, tam ve eksiksiz olarak gerçekleştirilmesi beklenir. (EREN Borçlar Genel, s.1030; KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, Yusuf/HATEMİ, Hüseyin/SEROZAN, Rona/ARPACI, Abdulkadir: Borçlar Hukuku Genel Bölüm Üçüncü Cilt, İstanbul 2016, s.8)
Sözleşmelerin bir türü olan eser sözleşmesinde de yüklenici ve iş sahibinin karşılıklı menfaatleri mevcuttur. Eser sözleşmelerinin tarihi kökeni Antik Roma‘ya kadar uzanır. Antik Roma hukukunda eser sözleşmesi, locatio conductio adı verilen ve kira, hizmet, eser sözleşmelerini içine alan özel bir sözleşme tipidir. Dönemin farklı kaynaklarında eser sözleşmesi, locatio conductio operis adı altında anılarak diğer locatio conductio türlerinden ayırt edilmiştir. Bu sözleşme ile yüklenici, bir miktar para karşılığında bir eser meydana getirmeyi söz verir. Roma hukukunda eser kavramı sadece somutlaşmış nesneleri değil, somutlaşmamış maddi fiilleri de içine alacak kadar geniştir ve bu nedenle sonuç kavramı ile eş anlamlıdır. Eser sözleşmesinde yüklenicinin borcu bir sonuç borcudur, yani sonucun meydana gelmesi için yüklenicinin sadece çalışması yetmez, sonucu başarması da gerekir. Günümüz eser sözleşmeleri de bu kavramlardan hareketle kanunlar çerçevesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Eser sözleşmesi hukukumuzda Türk Borçlar Kanunu’nun 470-486 maddeleri arasında düzenlenmiş olup, kanunun 470. Maddesinde eser sözleşmesi, “yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme” şeklinde tanımlanmıştır.
Eser sözleşmesi iki tarafa karşılıklı borçlar yükleyen bir tür iş görme sözleşmesi olup, “eser” ve “bedel” olmak üzere iki temel unsuru bulunmaktadır. Bu sözleşmelerde yüklenici, iş sahibine karşı yüklendiği özen borcu nedeniyle eseri yasa ve sözleşme hükümlerine, fen, teknik ve sanat kurallarına uygun olarak yaparak ve zamanında tamamlayarak iş sahibine teslim etmekle; iş sahibi de bu çalışma karşılığında ivaz ödemekle yükümlüdür.
Sözleşmenin meydana gelmesi için tarafların, yüklenicinin meydana getirmeyi üstlendiği eser, bu eserin nitelikleri ve iş sahibinin bunun karşılığında ödeyeceği bedel hususunda anlaşması gereklidir. Eser sözleşmesinin kurulması Türk Borçlar Kanunu’nda herhangi bir zorunlu şekil koşuluna bağlı tutulmamıştır. Dolayısıyla tarafların sözlü olarak anlaşması eser sözleşmesinin geçerli olarak kurulmuş olması için yeterlidir. Ancak bir tarafça sözleşme ilişkisi inkâr edildiği ya da sözleşmede kararlaştırılan hususlarla ilgili ihtilafa düşüldüğü takdirde ispat sorunu gündeme geleceğinden, bu sözleşmenin yazılı olarak ve ayrıntılı bir biçimde düzenlenmesi ispat açısından son derece önemlidir.
Eser sözleşmesiyle hedeflenen, kararlaştırılan niteliklere ve dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen niteliklere uygun bir esere bedel karşılığında sahip olmaktır (ARAL/AYRANCI, s.412; BÜYÜKAY, Yusuf: Eser Sözleşmesi, Ankara 2019, s.99; ). Eser, sayılan niteliklere haiz olmadığı takdirde, yüklenicinin ayıptan doğan sorumluluğu gündeme gelir.
Eser sözleşmelerinde yüklenicinin ayıp sebebiyle sorumluluğu Türk Borçlar Kanunu’nun 474 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Türk Borçlar Kanunu'nun 471. maddesinde düzenlenen hüküm uyarınca yüklenici, üstlendiği edimleri iş sahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır. Yüklenicinin, eser sözleşmesinin yapıldığı anda başlayan özen borcu, işin eksiksiz ve ayıpsız tamamlanıp iş sahibine teslimine kadar devam eder. Şayet eser eksik ve ayıplarla birlikte iş sahibine teslim edilmişse, yüklenicinin tesliminden sonra özen borcu devam edecektir. Eserin eksik ve ayıplarla tesliminden sonra yüklenicinin bu borcu TBK'nın 475. maddesi gereğince “ayıp sebebiyle sorumluluk” şeklinde sonuç sorumluluğuna dönüşmektedir.
Eser sözleşmesi ilişkisinde ayıp, yüklenicinin meydana getirip iş sahibine teslim ettiği eserde bulunan sözleşme ve fenne aykırılıklardır. Başka bir deyişle ayıp, sözleşme ve eklerinde kararlaştırılan ve iş sahibinin beklediği amaca göre eserde bulunması gereken bazı vasıfların bulunmaması ya da olmaması gereken bazı bozuklukların bulunması şeklinde tanımlanmaktadır.
Türk Borçlar Kanunu'nun 474 ilâ 478. maddelerinde yer alan düzenlemelere göre yüklenicinin ayıp nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için;
Ø Eserin teslim edilmiş olması,
Ø Teslim edilen eserin ayıplı olması,
Ø Ayıbın iş sahibinden kaynaklanmamış olması, (örneğin iş sahibinin verdiği malzemenin iyi cinsten olmaması, gösterdiği arsanın ayıplı olması gibi hallerde, eser buna bağlı olarak ayıplı biçimde meydana getirilmiş olursa yüklenici doğacak ayıptan sorumlu olmaz)
Ø İş sahibinin eseri muayene ve ayıbı ihbar yükümlülüğünü yerine getirerek eseri açıkça ya da zımnen (suskun kalarak) kabul etmemiş olması gerekir.
Eserin ayıplı yapılması sözleşmeye aykırılık teşkil etmekte olup; ayıp, açık ve gizli olabileceği gibi maddî ve hukukî ayıp şeklinde de olabilir. Açık ayıp, eserin teslimini müteakip makul süre içinde yapılan kontrol ve muayene sonucu görülüp tespit edilecek ayıptır. Gizli ayıp ise, basit bir kontrol ve muayene ile tespit edilemeyen, eserin kullanılmaya başlanmasından sonra ortaya çıkan ayıptır. Maddi ayıplar bir diğer adıyla ekonomik ayıplar, eserin fiziksel özellikleriyle ilgili olan, eserden yararlanma imkânını azaltan veya ekonomik değerini düşüren ayıplardır. Hukuki ayıp ise eserde fiziken ayıp bulunmamasına rağmen, hukuki nedenlerle mal veya hizmetten yararlanılamaması veya kullanılamamasıdır. Örneğin eser sözleşmesinin bir alt türü olan inşaat sözleşmesinde, yüklenicinin iş sahibine teslim ettiği binanın oturma ruhsatlarının alınmamış olması hukuki bir ayıptır.
TBK’nun 476. maddesinde ‘Eserin ayıplı olması, yüklenicinin açıkça yaptığı ihtara karşın, iş sahibinin verdiği talimattan doğmuş bulunur veya herhangi bir sebeple iş sahibine yüklenebilecek olursa iş sahibi, eserin ayıplı olmasından doğan haklarını kullanamaz’ şeklinde düzenleme getirilmiştir. Ayıbın iş sahibinden kaynaklanması, onun verdiği talimat veya iş sahibine yüklenebilecek bir nedenden doğmuş olması halinde iş sahibi ayıptan kaynaklanan seçimlik haklarını kullanamaz. Ayıbın, iş sahibinin verdiği talimatın uygulanması sonucu ortaya çıkması halinde iş sahibi kusurlu olur ve seçimlik haklarını kullanamaz.
Türk Borçlar Kanunu'nun 474/1. maddesi gereğince iş sahibinin eserin tesliminden sonra işlerin olağan akışına göre mümkün olduğunca en kısa sürede eseri gözden geçirip muayene ederek varsa açık ayıpları tespit etmek ve bu ayıpların neler olduğunu tek tek açıklamak suretiyle gecikmeksizin sözlü veya yazılı olarak yükleniciye bildirmesi gerekir. Buna iş sahibinin eseri muayene ve ayıbı ihbar külfeti denir. İş sahibinin muayene ve ihbar süreleri kanunda açıkça belirlenmemiş olup, işin niteliği ve olayın özelliğine, imâl edilen eserin büyüklüğü ve genişliğine göre süreler farklı olacak ve işin uzmanı bilirkişiler tarafından belirlenecektir. Muayene ve gözden geçirmeyi veya ayıbın belirlenmesini iş sahibi bizzat yapabileceği gibi, delil tespiti istemiyle mahkemeye başvurarak, bilirkişi incelemesi üzerine hazırlanan bilirkişi raporu ile de tespit ettirmesi mümkündür. Açık ayıpta iş sahibi muayene ve ihbar yükümlülüğünü makul süre içinde yerine getirmezse, eseri kabul etmiş sayılır ve yüklenici açık ayıplarla ilgili sorumluluktan kurtulur.
Gizli ayıplarla ilgili olarak kanunda açık ayıplar için düzenlenen, eserin teslim alınmasına müteakip makul süre içinde muayene ve ihbar yükümlülüğüne ilişkin düzenleme mevcut değildir. Ancak TBK'nın 477/3. maddesinde, eserdeki ayıbın sonradan ortaya çıkması hâlinde, iş sahibinin gecikmeksizin durumu yükleniciye bildirmek zorunda olduğu, aksi takdirde eseri olduğu gibi kabul etmiş sayılacağı belirtilerek gizli ayıplar yönünden de iş sahibine, bu ayıp ortaya çıkar çıkmaz gecikmeksizin yükleniciye ayıbı ihbar etmek yükümlülüğü getirilmiştir.
Türk Borçlar Kanunu'nda eserdeki açık ve gizli ayıpların yükleniciye bildirim şeklinin nasıl olacağına dair herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Ayıp ihbarının yazılı olarak yapılması ispat kolaylığı sağlar. Bununla birlikte ayıp ihbarı sözlü olarak yapılmış olsa bile, Yargıtay'ın yerleşik içtihat ve uygulamalarında eser sözleşmelerinde, aksi sözleşmede veya eki şartnamelerde kararlaştırılmadıkça taraflar tacir dâhi olsa ayıp ihbarının her türlü delille ve bu arada tanık beyanı ile de ispatlanabileceği kabul edilmektedir.
Eserin teslimi ve kabulü ayrı kavramlardır. Eserin teslimi taşınırlar yönünden taşınır eşyanın iş sahibine verilmesini ifade eder. Taşınmazlarda ise zilyetliğin devri ya da iş sahibinin tamamlanan bağımsız bölüm ya da bölümleri kullanabilmesine engel olan koşulların yüklenici tarafından ortadan kaldırmasıdır. Anlaşılır olması açısından örneğin, yüklenici müteahhit tarafından evin anahtarlarının iş sahibi konumundaki arsa malikine teslimi halinde eserin teslimi gerçekleşmiş olur.
Taşınır(menkul) ya da taşınmaz(gayrimenkul) eserlerde, teslimle yüklenici işi ifa etmiş olur. Ancak sözleşmeden doğan sorumluluklarından kurtulmuş sayılmaz. Yüklenicinin sorumluluktan kurtulması, teslim edilen eserin açık veya örtülü kabulü ile olur. Eserin açık kabulü iş sahibinin eserin kendisine tesliminden sonra yükleniciye eseri bu haliyle kabul ettiğini açıkça bildirmesiyle olurken, örtülü kabul ise açık ya da gizli ayıplar yönünden ayrı ayrı öngörülen muayene ve ihbar zamanlarının iş sahibi tarafından geçirilmesiyle olur.
Ayıp hâlinde iş sahibinin hakları TBK'nın 475. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre iş sahibinin seçimlik hakları;
1. Eseri alıkoyup ayıp oranında bedelden indirim yapılmasını isteme,
2.Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları yükleniciye ait olmak üzere eserin ücretsiz onarılmasını isteme,
3.Eserin iş sahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule icbar edilemeyecek (zorlanamayacak) derecede ayıplı olması hâlinde sözleşmeden dönme,
İş sahibi bu seçimlik haklarının yanında ayıplı meydana getirilmiş olan eserin neden olduğu zararın tazminini de isteyebilir.
Başka bir anlatımla iş sahibi tazminat hakkı ile seçimlik haklarını birlikte kullanabilir. Ancak tazminatın istenebilmesi için, ayıpta yüklenicinin kusurunun bulunması ve ayıp ihbarının süresinde yapılmış olması şarttır.
Eser sözleşmesinde yüklenicinin ayıplı eser meydana getirmesi halinde, iş sahibinin belirli bir süre içerisinde dava açması gerekir. Buna dava zamanaşımı süresi denir. Yüklenici ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, eserin teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın geçmesi durumunda zamanaşımına uğrar. Yani duruma göre bu hallerde eserin teslimi (örneğin taşınmazlar yönünden evin anahtarının teslimi, taşınır yönünden ise eşyanın fiilen teslimi) tarihinden başlayarak söz konusu süreler içerisinde dava açılması gerekir. Aksi halde açılan davada yüklenici konumundaki karşı taraf zamanaşımı defiininde bulunarak davanın reddini sağlayabilir.
Ancak, yüklenicinin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın, yani ister taşınır olsun isterse taşınmaz olsun zamanaşımı süresi yirmi yıldır.
Av.Mehmet Eren
Comments