AYIPLI MAL VE HİZMETLERDE TÜKETİCİNİN SEÇİMLİK HAKLARI
- Barış Kaşka
- 10 Şub
- 11 dakikada okunur
Ayıplı mal satımı karşısında alıcıyı korumaya yönelik genel nitelikli düzenlemeler zaten mevcut iken, tüketiciyi daha etkin bir biçimde koruma gayesi ile yapılan ilk müstakil düzenleme 08.03.1995’te yürürlüğe giren 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'dur. Akabinde bu kanun uygulamada birtakım sorunlar doğurması, ayrıca 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile AB Direktiflerine uyum sağlanması amacıyla yürürlükten kaldırılmış, yerine 28.05.2014’te 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Halihazırda yürülükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, satın aldıkları ürün veya hizmetlerin ayıplı olması karşısında tüketicilere bir takım haklar sunarken bu hakların hangi şartlar altında ve nasıl kullanılabileceğini de ayrıntılı olarak düzenlemiştir.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Tanımlar başlıklı 3. maddesi uyarınca, tüketici kavramı “Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımla her alıcının tüketici olmadığı, ancak ticari kâr amacıyla hareket etmeyen alıcıların tüketici olabileceği, bununla birlikte tüketicinin gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabileceği belirtilmiştir.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 2. maddesinde kapsamı şu şekilde ifade edilmiştir: “Bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar.”
Diğer yandan tüketici işlemi, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder.
6502 sayılı kanun kapsamında mal kavramı, “alışverişe konu olan; taşınır eşya, konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallar ile elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri her türlü gayri maddi mallar” olarak açıklanmış iken, hizmet kavramı ise, “bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan ya da yapılması taahhüt edilen mal sağlama dışındaki her türlü tüketici işlemi” olarak tanımlanmıştır.
Yine kanunda satıcı; “kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye mal sunan ya da mal sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi” tanımlarken, sağlayıcı ise; “Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi”tanımlamaktadır.
Diğer yandan tüketici hukukunda ayıp kavramı ayıplı mal ve hizmetler yönünden ayrı ayrı ele alınmıştır. Bu kapsamda 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 8. Maddesine göre ayıplı mal; tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır. Ayıplı mal, esasen sözleşmeye aykırı teslim edilen maldır. Yine ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olan; muadili olan malların kullanım amacını karşılamayan, tüketicinin makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı olarak kabul edilir.
Ayıplı hizmet ise 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 13. maddesinde şu şekilde tanımlanmıştır; sözleşmede belirlenen süre içinde başlamaması veya taraflarca kararlaştırılmış olan ve objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan hizmettir. Hizmet sağlayıcısı tarafından bildirilen, internet portalında veya reklam ve ilanlarında yer alan özellikleri taşımayan ya da yararlanma amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetler ayıplıdır.
“…Ayıp; maddi, hukuki ya da ekonomik eksiklik şeklinde ortaya çıkabilir. Maddi ayıp; bir malda madden hata bulunmasıdır (Ör: Malın yırtık, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp; malın kullanımının hukuken sınırlandırılmasıdır (Ör: Malın üzerinde takyitler bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise; malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır...” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 02.11.2011 T., 2011/13-468 E., 2011/666 K.)
Ayıp kavramının içeriği belirlenirken öncelikle; sözleşme hükümlerine bakılmalıdır. Sözleşme ele alınırken bakılacak ilk husus, taraflar arasında satılan malın hangi özellikleri içermesi konusunda açık bir anlaşmanın olup olmadığıdır. Üzerinde anlaşma olmayan durumda ise, sözleşmenin yorumundan hareketle tarafların zımnen bu konuda bir anlaşma yapıp yapmadıklarına bakılacaktır. Zımni anlaşmanın dahi olmadığı durumlarda, sözleşmenin tümü dikkate alınacak ve dürüstlük kuralına göre malın taşıması gereken vasıflar belirlenecektir. Bu anlamda ayıp, malın sözleşmeye göre taşıması gereken nitelikleri taşımaması hâli veya bu hususta özel bir hüküm olmasa da, sözleşmenin niteliği ve içeriği dikkate alındığında, malda mevcut olması gereken vasıfların eksikliği şeklinde ortaya çıkacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 27.6.2019 T., 2017/13-618 E., 2019/792 K.)
Tüketiciye satılan malın ayıplı çıkması ya da hizmetin ayıplı ifa edilmesi halinde satıcı ve sağlayıcının sorumluluğunu düzenleyen 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 9. ve 14. maddelerinde bu kimselerin sorumluluklarının kapsamı şu şekilde açıklanmıştır;
Satıcı, malı satış sözleşmesine uygun olarak tüketiciye teslim etmekle yükümlüdür. Satıcı, malın ayıplı olmasından dolayı sorumludur. Satıcı, kendisinden kaynaklanmayan reklam yoluyla yapılan açıklamalardan haberdar olmadığını ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyeceğini veya yapılan açıklamanın içeriğinin satış sözleşmesinin akdi anında düzeltilmiş olduğunu veya satış sözleşmesi kurulma kararının bu açıklama ile nedensellik bağı içinde olmadığını ispatladığı takdirde açıklamanın içeriği ile bağlı olmaz. (6502 s. TKHK m.9).
Hizmet sağlayıcısı, hizmeti sözleşmeye uygun olarak ifa etmekle yükümlüdür. Ayıplı hizmetten dolayı sorumluluk sağlayıcıya aittir. Sağlayıcı, kendisinden kaynaklanmayan reklam yoluyla yapılan açıklamalardan haberdar olmadığını ve haberdarolmasının da kendisinden beklenemeyeceğini veya yapılan açıklamanın içeriğinin hizmet sözleşmesinin kurulduğu tarihte düzeltilmiş olduğunu veya hizmet sözleşmesinin kurulması kararının bu açıklama ile nedensellik bağı içermediğini ispatladığı takdirde açıklamanın içeriği ile bağlı olmaz. (6502 s.TKHK m.14)
Satılan maldaki ayıp açık veya gizli ayıp şeklinde olabilir. Açık ayıplar, ilk bakışta görülebilen veya basit bir muayene ile anlaşılabilen ayıplardır. Buna karşılık gizli ayıplar, ilk bakışta fark edilemeyen, sonradan yapılacak detaylı bir muayene ile anlaşılan ayıplardır. Bu tür ayıplar genelde malın yapısıyla ilgili olan ve kullanılmasıyla anlaşılan ayıplardır.
6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ise, m.10/I hükmü ile önceki düzenlemelerden farklı olarak, satış sözleşmesinin ifasından (teslimden) itibaren ilk altı ay içinde ortaya çıkan ayıplar için, söz konusu ayıbın teslim tarihinde var olduğunu kabul eden bir düzenleme getirmiştir. Bu hükümle tüketici lehine bir karine düzenlenmiştir. İlk altı ay içinde tüketicinin malın ayıplı olduğunu ileri sürmesi, malın ayıplı olarak teslim edildiğine karinedir. Ancak, satıcı malın ayıplı olmadığını ispat ederek, tüketicinin kendisine yüklediği sorumluluktan kurtulabilir. Bu halde malın ayıplı olmadığının ispat yükü satıcıdadır. Bir başka deyişle, ispat yükünün satıcıda kabul edilmesi, tüketici tarafından altı ay içinde malın ayıplı olduğunun ileri sürülmesine bağlıdır. (Serap HELVACI/Fatma Zeynep ALTINER YOLCU, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un İspat Yüküne İlişkin Getirdiği Düzenleme, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 24, Sayı 2, Aralık 2018,
Diğer yandan, bazı mallar açısından tüketiciye bu tür bir ispat kolaylığı getirilmesinin satıcıyı mağdur edebilmesi söz konusudur. Örneğin doğası gereği çabuk bozulan, çürüyen veya yok olan mallar açısından bu tür bir karinenin kabulü, malın niteliği ile bağdaşmaz. Koltuk takımlarında sigara yanıkları gibi, ayıbın, tüketicinin kullanım hatasına dayanmasının çok daha muhtemel olduğu hallerde de, satıcının (malın ayıplı teslim edilmediği yönünde) ispat yükü altında olması doğru olmaz. Bu açıdan hakimin, ayıbın ve malın niteliğini takdir ederek, ayıbın tespit anında var olduğu konusundaki ispat yükünün yine tüketicide olduğuna karar vermesi mümkündür.
Sözleşmenin kurulması esnasında açıkça görülebilen, fazladan kontrol yapılmadan fark edilebilen açık ayıplar açısından ise, taşınırın zilyetliği geçtikten sonra bu ayıptan haberdar olunmadığının ileri sürülmesi dürüstlük kuralına aykırı olacağından satıcının sorumluluğuna gidilmesi kabul edilemeyecektir. Örneğin, tüketici buzdolabı satın alırken, alıcı tarafından malın çizik olduğu kendisine bildirildiyse ya da etiketinde buna ilişkin bilgi varsa, tüketici artık satıcının ayıptan sorumluluğuna gidemeyecektir. Fakat buzdolabının yalnızca çiziği olduğu belirtildiği halde, motorunun da ayıplı olması ve motorun arızalanmış olması halinde, tüketici sözleşmenin kurulması sırasında bu ayıbı bilmemesi ve kendisinden bilmesi beklenmemesi nedeni ile satıcının sorumluluğuna gidebilecektir. (Av. Ege CENGER, Tüketici Hukuku Açısından Taşınır Satımında Ayıplı Mal Kavramı, İzmir Barosu Dergisi, Sayı 3, Aralık 2022, s.157)
Diğer yandan Türk Borçlar Kanunu’na tabi taşınır satışlarında kanunun 223. maddesi ile alıcının malı muayene etme/ettirme, (malı teslim aldıktan sonra imkan bulur bulmaz gözden geçirme) ve ihbar etme (satıcıya malın kendisine ayıplı olarak teslim edildiğini bildirme) külfeti (zorunluluğu) bulunmaktadır. Buna göre zamanında bu külfetlerini yerine getirmediği takdirde alıcının seçimlik haklarını kullanması mümkün olmayacaktır. Bununla birlikte şayet, söz konusu işlem bir tüketici işlemi olduğunda yukarıda da bahsettiğimiz üzere özel olarak düzenlenen Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Hükümleri öncelikle uygulanacaktır.
28.05.2014’te yürürlüğe girerek 4077 sayılı kanunu ortadan kaldıran ve halen uygulamada geçerli olan 6502 sayılı Yeni Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da tüketicinin teslimden sonra ne muayene etme, ne de açık ayıbı belirli bir süre içerisinde, gizli ayıbı ise ortaya çıkar çıkmaz derhal satıcıya bildirme yükümlülüğüne dair herhangi bir madde hükmü yer almamaktadır. Buna ilişkin 6502 sayılı kanunun 10. Maddesinin gerekçesinde; “…Ayıplı malda tüketicinin seçimlik haklarından faydalanabilmesi için ayıbı belirli bir süre içinde ihbar etmesi yükümlülüğü kaldırılmıştır. AB Yönergesinin mecburi unsurları arasında yer almayan ihbar yükümlülüğü bugün örneğin Avusturya, Almanya, Çek Cumhuriyeti, Fransa, İngiltere, İrlanda, Letonya, Lüksemburg ve Yunanistan’da düzenlenmemiştir. Nitekim tüketicinin seçimlik haklarından birini kullandığı yönünde her halükarda bildirimde bulunması gereğinin olması, bunun öncesinde ayrıca bir de ayıbı ihbar etmesi zorunluluğunu anlamsız kılmaktadır. Özellikle ayıbın hangi anda tespit edildiği genelde tartışmalı olacağından, bu tespit anından itibaren işleyecek bir ayıbı ihbar süresinin de ne zaman sona erdiği uygulamada sorun oluşturmaktadır. Tüketici (teslimden itibaren) iki yıllık zamanaşımı süresi içinde ayıbı tespit ettiği sürece seçimlik haklarını da kullanabilecektir.” Denilmiştir.
Yürülükte olan 6502 sayılı kanunun gerekçesinde de açıklandığı üzere, Tüketici, kanunun 12. Maddesinde düzenlenmiş olan iki yıllık zamanaşımı süresi içinde ayıbı tespit ettiği sürece seçimlik haklarını da kullanabilecektir. Ancak gerekçenin devamında da açıklandığı üzere; Tüketici tarafından ayıbın çok erken bir safhada tespit edilmiş olmasına rağmen, tüketicinin uzun süre seçimlik hakkını kullanmamış olması, duruma göre Türk Medeni Kanununun 2’nci maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde bir hakkın kötüye kullanılması itirazı ile karşılaşabilecektir. Seçimlik hakların kullanımına ilişkin ihtar ayıp bildirimini de kapsamaktadır. Ancak ayıp ortaya çıkmasına karşın uzun süre ayıbın satıcıya bildirilmemesi ve bu kapsamda seçimlik hakların kullanılmaması tüketicinin, hakkın kötüye kullanıldığı itirazıyla karşı karşıya kalmasına yol açacağı, seçimlik haklarını artık kullanamayacağı, malı ya da hizmeti ayıplı haliyle kabul etmiş sayılacağı gerçeğini de değiştirmeyecektir.
Diğer yandan 6502 sayılı kanun ve 10. Maddesi hükmünün gerekçesinde tüketici için gözden geçirme ve ayıp ihbarı külfetlerinin kaldırıldığı açıkça ortada iken, 6502 Sayılı TKHK m.83/I hükmünün, “MADDE 83- (1) Bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde genel hükümler uygulanır.” Şeklindeki düzenleme ile Türk Borçlar Kanunu’na yaptığı yollama gereğince, TBK m.223/I hükmündeki alıcının “işlerin olağan akışına göre imkan bulunur bulunmaz gözden geçirme külfetinin” ve ayrıca “satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirme” diğer bir deyişle “ayıbı ihbar” külfetinin tüketiciler yönünden de geçerli olduğundan bahisle tüketiciler yönünden de gözden geçirme ve ihbar zorunluluğunun bulunduğunu kabul eden yüksek mahkeme kararları da vardır.
Nitekim Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi’nin 2019/850 Esas, 2019/1556 Karar sayılı ve 24.10.2019 Tarihli kararı; “…4077 Sayılı ve 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda ayıp ihbarının hangi sürede ve ne şekilde yapılacağına dair bir hüküm bulunmamaktadır. 6098 Sayılı T.B.K.'nun 223. Maddesine göre ( 818 Sayılı B.K.'nun 198. maddesi ), alıcı, teslim aldığı malı işlerin olağan akışına göre, imkan bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp gördüğü zaman bunu satıcıya derhal ( uygun süre içinde ) ihbar etmekle yükümlüdür. Bunu ihmal ettiği takdirde, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirme ile meydana çıkarılamayacak bir ayıp bulunması halinde, bu ayıp sonradan meydana çıkarsa, bu durumu da hemen satıcıya bildirmediği takdirde yine satılanı bu ayıp ile birlikte kabul etmiş sayılır. O halde, gizli ayıpların, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal ( dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede ), ihbar edilmesi gerekmektedir. 6098 Sayılı T.B.K.'nun 223. maddesinde ( B.K.'nun 198. maddesi ) öngörülen süre içinde ihbar edilmeyen ayıplar için dava açılamaz…” Şeklinde olup, kararda açıkça tüketiciler yönünden de gözden geçirme ve ihbar zorunluluğunun bulunduğu kabul edilmiştir.
Yine aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2021/13-246 E. 2022/1480 K. sayılı ve 09.11.2022 Tarihli kararında; “…Tüketici işlemi niteliğindeki sözleşmelerde Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da açık ayıplar yönünden ayıp ihbar süresi kaldırılmıştır. Ancak, Yargıtay yerleşik uygulamasında ve doktrinde de kabul edildiği üzere, gizli ayıplar ortaya çıktığında hemen ( derhal ) satıcıya bildirilmesi gerektiği değerlendirilmektedir…”
Dolayısıyla herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından tüketicinin satın aldığı malı işlerin olağan akışına göre imkan bulur bulmaz muayene etmesi ya da ettirmesi ve şayet satılanda bu muayene sonucunda bir ayıba rastlarsa yahut bu muayene sonunda olmasa bile ilerleyen süreçte söz konusu üründe bir ayıp ortaya çıkarsa, bu halde muayeneden ya da gizli ayıbın ortaya çıktığı andan itibaren en kısa sürede (durumun hal ve şartlarına göre bu süre hakim tarafından yorumlanmakla birlikte, herhangi bir olası riski ortadan kaldırmak açısından mümkünse 3-5 gün içerisinde) ayıbı satıcıya bildirmesi gerekmektedir. Ayrıca bu bildirim içerisinde yazımızın devamında açıklayacağımız seçimlik hakların kullanılması da tüketiciyi tekrar tekrar bildirim uğraşısı ve masraflarından da kurtaracaktır. Nitekim uygulamada da bu şekilde yapılmaktadır.
Satın Alınan Malın Ayıplı Olması Halinde Tüketicilerin Seçimlik Hakları;
Tüketici işlemi niteliğindeki satım sözleşmesine konu edilen malın ayıplı olması hâlinde tüketici, TKHK’nun 11. Maddesinde gösterilen dört seçimlik haktan birini kullanabilir, Bunlar;
1- Satılan malı iadeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme ve bedel iadesini talep etmek
2- Ayıplı malın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini talep etmek
3- Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, satılanın ücretsiz onarılmasını talep etmek
4- Malı alıkoyup ayıba uygun oranda indirim yapılmasını talep etmek
Tüketici bu seçimlik haklarını kural olarak bir sınırlamaya tabi olmadan dilediği gibi kullanabilir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Seçimlik hakların kullanılması nedeniyle ortaya çıkan tüm masraflar, tüketicinin seçtiği hakkı yerine getiren tarafça karşılanır. Tüketici, bu seçimlik haklarından biri ile birlikte, zarara uğramışsa ayrıca Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tazminat da talep edebilir.
TKHK'nın 11/2. Maddesinde yapılan düzenlemede kural olarak tüketicinin dört seçimlik hakkından öncelikle satıcı sorumlu olmakla birlikte, buna karşılık “ücretsiz onarım” ve “malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi” taleplerinden dolayı satıcı ile birlikte üretici veya ithalatçı da müteselsilen sorumludur. Ancak, üretici veya ithalatçı, malın kendisi tarafından piyasaya sürülmesinden sonra ayıbın doğduğunu ispat ettiği takdirde sorumlu tutulmaz. Kanun'un 30/4. maddesi uyarınca ise tüketicinin satın aldığı mal nedeniyle bağlı kredi kullanılması durumunda kredi veren kuruluş tüketiciye karşı sorumlu olur
Yukarıda bahsedildiği üzere TKHK, tüketicinin ayıp nedeniyle doğan seçimlik haklarının kullanılması açısından herhangi bir sınır içermemekte ve ayıbın varlığı halinde tüketici seçimlik haklarından istediğini tercih edebilmektedir. Ancak bazı durumlarda taraflar arasındaki ayıba ilişkin ihtilâfın çözümünde Kanun'un öngördüğü bu serbest tercih imkânı, somut olayın özellikleri dikkate alındığında adaletli bir sonuca ulaşılmasını engelleyebilir.
Nitekim, Kanun'un 11/3. maddesinde bulunan “Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesinin satıcı için orantısız güçlükleri beraberinde getirecek olması hâlinde tüketici, sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim haklarından birini kullanabilir. Orantısızlığın tayininde malın ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi hususlar dikkate alınır.” hükmü de bu konudaki ihtiyaca yöneliktir.
Yine bu kapsamda; genel hükümlerde, satıcının ayıptan sorumluluğuna ilişkin olarak TBK'nın 227. maddesi önem taşımaktadır. Alıcının, sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkimin, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebileceği düzenlenmiştir.
Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi haklarından birinin seçilmesi durumunda bu talebin satıcıya, üreticiye veya ithalatçıya yöneltilmesinden itibaren azami otuz iş günü, konut ve tatil amaçlı taşınmazlarda ise altmış iş günü içinde yerine getirilmesi zorunludur. Aksi halde tüketici diğer seçimlik haklarını kullanabilir.
Tüketicinin sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim hakkını seçtiği durumlarda, ödemiş olduğu bedelin tümü veya bedelden yapılan indirim tutarı derhâl tüketiciye iade edilir.
Hizmetin Ayıplı Olarak İfa Edilmesi Halinde Tüketicilerin Seçimlik Hakları;
Tüketici işlemi niteliğindeki hizmet sözleşmesine konu edilen hizmetin ayıplı olması hâlinde ise tüketici, ayıplı maldaki seçimlik haklara benzer mahiyetteki TKHK’nun 15. Maddesinde gösterilen dört seçimlik haktan birini kullanabilir, Bunlar;
1- Sözleşmeden dönme
2- Hizmetin yeniden görülmesi,
3- Hizmet sonucu ortaya çıkan eserin ücretsiz onarımı,
4- Ayıp oranında bedelden indirim
haklarından birini sağlayıcıya karşı kullanmakta serbesttir. Sağlayıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Seçimlik hakların kullanılması nedeniyle ortaya çıkan tüm masraflar sağlayıcı tarafından karşılanır. Tüketici, bu seçimlik haklarından biri ile birlikte tüketici ayrıca bir zarara uğramışsa Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tazminat da talep edebilir.
Ücretsiz onarım veya hizmetin yeniden görülmesinin sağlayıcı için orantısız güçlükleri beraberinde getirecek olması hâlinde tüketici bu hakları kullanamaz. Orantısızlığın tayininde hizmetin ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi hususlar dikkate alınır.
Tüketicinin sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim hakkını seçtiği durumlarda, ödemiş olduğu bedelin tümü veya bedelden indirim yapılan tutar derhâl tüketiciye iade edilir.
Ücretsiz onarım veya hizmetin yeniden görülmesinin seçildiği hâllerde, hizmetin niteliği ve tüketicinin bu hizmetten yararlanma amacı dikkate alındığında, makul sayılabilecek bir süre içinde ve tüketici için ciddi sorunlar doğurmayacak şekilde bu talep sağlayıcı tarafından yerine getirilir. Her hâlükârda bu süre talebin sağlayıcıya yöneltilmesinden itibaren otuz iş gününü geçemez. Aksi takdirde tüketici diğer seçimlik haklarını kullanmakta serbesttir.
Zamanaşımı
Kanunlarda veya taraflar arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda taşınmazın teslim tarihinden itibaren beş yıldır. .
Aynı şekilde ayıplı hizmetler bakımından da hizmetin ifası tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür.
Ayıp, satıcı ya da sağlayıcının ağır kusuru ya da hilesi ile gizlenmişse zamanaşımı hükümleri uygulanmaz.
Ayıplı mal ve hizmetten doğan seçimlik haklara ilişkin zamanaşımı süreleri TKHK’da özel olarak düzenlenmiştir. Tüketici ayıplı mal ve hizmetten doğan seçimlik haklarını yukarıda belirttiğimiz zamanaşımına ilişkin genel ilkeler çerçevesinde kullanabilecektir.
Yukarıda açıkladığımız üzere, Yargıtay yerleşik uygulaması gereği tüketicinin seçimlik haklarını kullanabilmesi için mal veya hizmette ortaya çıkan ayıbı satıcıya veya hizmet sağlayıcıya bildirmesi gerekir. Bildirim, yazılı veya sözlü yapılabilir. Ancak ispat açısından herhangi bir sorunla karşılaşmamak adına ayıp bildiriminin ve seçimlik hakların kullanımına ilişkin tek yanlı irade beyanının Noter aracılığıyla ihtarname gönderilmek suretiyle yapılmasında çok büyük fayda vardır.
Ayıplı Mal ve Hizmet Davaları
Ayıplı mal veya hizmetten kaynaklanan davalarda görevli mahkeme Tüketici Mahkemeleridir. Dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulması ve sürecin tamamlanması zorunludur. Bununla birlikte, tüketici davaları, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde açılabilir. Şayet mal veya hizmet bedeli belli değerin altındaysa tüketici hakem heyetine başvuru zorunluluğu vardır.
Av. Mehmet Eren
Comments