top of page

MİRAS PAYI VE SAKLI PAY KAVRAMLARI İLE TENKİS DAVASI

  • Yazarın fotoğrafı: Barış Kaşka
    Barış Kaşka
  • 31 Tem 2024
  • 7 dakikada okunur

Hukuk düzeni kişilerin belirli sınırlar içerisinde hak ve borçlara ehil olduklarını düzenlemektedir. Hak ve borçlara ehil olma kişinin hak ehliyetine sahip olmasının bir sonucudur. Hak ehliyeti, tüm kişilere tanınan bir ehliyettir. Nitekim Türk Medeni Kanunu’nun 8. maddesinde bu husus; “Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler.” Şeklinde düzenlenmiştir. Gerçek kişilerin, eşdeyişle insanların hak ehliyeti ölümle sona erer. Bu durumda ölenin malvarlığının sahipsiz kalmasını ve yine ölenin alacaklılarının alacak haklarının ortadan kalkmasını engellemek amacıyla miras hukuku kurallarıyla düzenlemeler getirilmiştir. Miras hukukunun temelinde mülkiyet hakkı ve devamlılığı yer almaktadır. Ölümle birlikte ölenin sahip olduğu malvarlığı üzerinde hak ehliyeti sona ermekle birlikte, söz konusu malvarlığı hak ve borçlarla birlikte miras hukuku kuralları uyarınca mirasçılara geçer. Mirasçı bırakmaksızın ölen kimsenin mirası ise Devlete geçecektir.


I. Kanuni Mirasçılar, Miras Payları ve Saklı Paylar

Türk Miras Hukukunda miras geçişinde zümre (derece) sistemi kabul edilmiştir. Medeni Kanun’a göre murisin ölümü ile mirasta mal paylaşımında üç zümreli bir sistem vardır. Sadece bu üç zümre içerisinde kalanlar kanun gereği yasal mirasçı olabilirler.

Birinci zümre mirasçılar; Mirasbırakanın(murisin) altsoyudur. (Çocukları, duruma göre torunları, duruma göre torunlarının çocukları şeklinde gider.) Çocuklar eşit şekilde mirasçılık hakkına sahiptir. Çocukların miras bırakandan önce ölmüş olması halinde ölen çocuğun miras payı halefiyet yoluyla kendi altsoyu hayatta ise altsoyuna geçer.

İkinci zümre mirasçılar; Mirasbırakanın anne ve babasıdır. Ana ve baba eşit miras paylarına sahiptir. Şayet anne-babadan biri veya ikisi mirasbırakandan önce öldüyse bu durumda miras bırakanın kardeşleri ve duruma göre kardeşlerinin alt soyu da mirasçılık hakkına sahip olur.  Birinci zümrede mirasçı varsa ikinci zümre artık mirasçı olamaz. Bu yüzden ikinci zümrenin mirasçı olabilmesi için murisin öldüğü tarihte hayatta olan hiç altsoyu bulunmamalıdır.

Üçüncü zümre mirasçılar; Mirasbırakanın büyükanneleri ve büyükbabalarından oluşur. Şayet büyükanneler ve büyükbabalardan biri, birkaçı veya tümü mirasbırakandan önce ölmüşse, teyzeler-dayılar-halalar-amcalar ve duruma göre bunların altsoyları da bu zümreye girer. Ancak burada miras bırakanın eşi sağ ise ve büyük ana ve büyük babalardan biri mirasbırakandan önce ölmüş ise bu halde sadece zümre başı olan büyükbaba veya büyükannenin çocukları yani miras bırakanın amca, hala, dayı ve teyzesi mirasçı olabilirler. Yani bu durumda amca dayı hala teyze’nin alt soyları duruma göre yasal mirasçı olamazlar. Birinci veya ikinci zümrede mirasçı varsa üçüncü zümre artık mirasçı olamaz.

Zümre başları ve kök başları hayatta ise altsoyları mirasçı olamaz. Örnek verecek olursak, miras bırakanın ölümü üzerine birinci zümre mirasçıları olan çocuğu “A” ile A’dan olan torunu “B” her ikisi de hayatta ise “A” mirasçı olurken “B” mirasçı olamaz.

Miras bırakanın sağ kalan eşi zümre sistemine dahil olmaksızın mirasçı sıfatına haizdir. Ancak eş hangi zümreyle birlikte mirasçı olduğuna göre miras payı oranları değişiklik gösterir. Buna göre;

Eş, birinci zümredeki mirasçılar ile birlikte mirasçı olduğunda, terekede miras payı 1/4’dür. Kalan 3/4 ise birinci derece zümre içinde paylaştırılır. Örnek vermek gerekirse, mirasbırakan öldüğü tarihte eşi “E”, kızı “K” ve kendisinden önce ölen oğlu “H”nin çocukları yani torunları “T1” ve “T2” hayattadır. Buna göre eşi “E”, birinci zümre ile mirasçı olduğundan miras payı 1/4’tür. Geriye kalanın yarısı yani 3/8’i sağ kalan Kızı “K”nin olurken diğer yarısı(3/8) da ölen oğlu “H”nin çocukları “T1” ve “T2”ye eşit olarak 3/16’şar oranında paylaştırılır.

Eş, ikinci zümrede miras hakkına sahip mirasçılar ile birlikte mirasçı olduğunda, terekede miras payı 1/2'dir. Kalan 1/2 ise ikinci derece zümre içinde paylaştırılır.

Eş, üçüncü zümrede miras hakkına sahip mirasçılar (zümre başları ve onların çocukları) ile birlikte mirasçı olursa, miras payı terekenin 3/4’ü olacaktır. Kalan 1/4 ise üçüncü derece zümre içinde (zümre başları olan büyük anneler ve büyükbabalar ile duruma göre onların çocukları arasında) paylaştırılır.

Birinci ve ikinci zümrede hiç mirasçı yoksa, üçüncü zümrede de zümre başları ve onların çocuklarının hiçbirisi hayatta değilseler, eş tek başına mirasçı olacaktır.

Diğer yandan evlâtlık ve onun alt soyu da, tıpkı murisin kan hısımı olan çocukları ve onların alsoyu gibi mirasçı olurlar. Diğer yandan evlatlığın kan hısımlığı ile bağlı olduğu kendi ailesindeki mirasçılığı da devam eder. İşbu kapsamda evlatlık murisin mirasçısı olmakla ve mirasçılığı da kan hısımlığından farksız olmakla birlikte, evlat edinen ve hısımları için durum tam tersidir. Evlat edinen ve hısımları, evlatlığa mirasçı olamazlar.

Saklı pay kavramı;

Türk Medeni Kanunu, yukarıda yer verdiğimiz 3 zümreden oluşan kanuni mirasçılardan bir kısmını, mirasbırakanın malvarlığı üzerindeki tasarruflarına karşı özel olarak korumuştur. Kanunda sayılan söz konusu yasal mirasçıların, mirasbırakanın üzerinde tasarruf edemeyeceği özel bir miras payları vardır.

Mirasbırakan, terekesine ilişkin tasarruflarda bulunurken, söz konusu mirasçıların özel olarak korunmuş miras paylarını ihlâl etmemek zorundadır. Aksi takdirde, yaptığı tasarruflar, zorunlu miras paylarını ihlâl ettikleri ölçüde kısıntıya uğratılır, geçersiz olurlar. Medenî Kanunun mirasbırakanın tasarruflarına karşı özel olarak koruduğu zorunlu miras paylarına “saklı pay (mahfuz hisse)”, zorunlu miras payı bulunan mirasçılara da “saklı pay sahibi (mahfuz hisseli) mirasçılar” adı verilir. Mirasbırakan, söz konusu zorunlu miras payları dışında kalan tereke kısmı üzerinde ise serbestçe tasarruf edebilir. Mirasbırakanın üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bu mahfuz hisseler toplamının dışında kalan malvarlığı kısmına da “tasarruf edilebilir kısım (tasarruf nisabı)” denir(Mehmet Ayan, Saklı Pay Sahibi Mirasçılar ve Saklı Payları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 10, Sayı 1-2, Yıl 2002 s. 8).

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 505. ve 506. maddelerinde saklı paylı mirasçılar ve bunların saklı pay oranları belirtilmiştir. Buna göre saklı payı olan mirasçılar şunlardır;

1-   Mirasbırakanın altsoyu

2-   Mirasbırakanın anne ve babası

3-   Mirasbırakanın eşi

Saklı paylı mirasçıların saklı pay oranları ise şöyledir;

1-   Alt soy için yasal miras payının 1/2'si,

2-   Ana ve Babanın her biri için yasal miras payının 1/4'ü,

3-   Sağ Kalan eş için;

a) Altsoy veya ana baba zümresi ile birlikte mirasçı olması durumunda yasal miras payının tamamı (örneğin eş, altsoy ile birlikte mirasçı olursa yukarıda zümre sisteminde açıkladığımız üzere yasal miras payı 1/4'dü, bu halde eşin 1/4 yasal miras payının tamamı saklı payı olmaktadır).

b) Diğer durumlarda yani eşin tek başına veya üçüncü zümre ile birlikte mirasçı olması halinde ise yasal miras payının 3/4’ü o mirasçının saklı payıdır.

Saklı paylı mirasçıların saklı pay oranları, yukarıda zümre sisteminde açıklamış olduğumuz yasal mirasçıların miras payları üzerinden hesaplanmaktadır.

Örnek vermek gerekirse, mirasbırakanın anne ve babası ile eşinin hayatta olduğunu düşünelim. Örneğimizde vefat eden kişinin üç yasal mirasçısı vardır. Yukarıda zümre sisteminde açıkladığımız üzere sağ kalan eş ikinci zümre ile mirasçı olduğunda yasal miras payı 1/2’dir. Bununla birlikte kalan 1/2 pay anne ve babaya eşit olarak paylaştırılır. Bu halde annenin yasal miras payı 1/4 olurken babanın yasal miras payı da 1/4 ‘tür. Bu üç yasal mirasçı aynı zamanda saklı paylı mirasçılardır. Yukarıda saklı pay ihtimallerinde yer verdiğimiz üzere anne ve babanın her biri için bunların saklı pay oranı yasal miras paylarının ¼’üdür. Buna göre murisin terekesi üzerindeki tüm mirasın 1/16’sı annenin, diğer 1/16’sı ise babanın saklı payıdır. Yukarıda belirttiğimiz üzere eş anne ve baba zümresi ile birlikte mirasçı olduğunda saklı payı, yasal miras payının tamamı olmaktadır. Bu durumda murisin tüm terekesinin 1/4’ü eşin saklı payıdır.

Mirasçıların söz konusu saklı paylarının karşılığı olan malvarlığı ve parasal değerlerin mirasbırakan tarafından sağlararası ya da ölüme bağlı olarak(vasiyetname veya miras sözleşmesi şeklinde) karşılık almaksızın yapılan birtakım tasarruflarla azaltılması ya da tamamen ortadan kaldırılmasının önüne geçilebilmesi adına kanunla, mirasbırakanın ölümünden sonra saklı pay sahibi mirasçılara, açacakları bir dava ile saklı paylarını ihlal eden tasarrufların(kazandırmaların) yasal sınıra (saklı pay oranı sınırına) indirilmesi, bu suretle saklı paylarını tam olarak alabilmeleri imkanı getirtilmiştir. İşte bu davaya “tenkis davası” denilmektedir.

II. Tenkis Davası

Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmalarının (bağış) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, geçmişe etkili bir davadır. Bu dava sonucunda verilen kararla; miras bırakanın yapmış olduğu tasarruflar, mirasın açıldığı tarihten itibaren hüküm doğurmak üzere, saklı pay sahibi yasal mirasçıların saklı paylarını aştığı ölçüde geçersiz olacaktır. Medeni Kanunun 560. maddesinde "Saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar, mirasbırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarruflarının tenkisini dava edebilirler" hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla tenkis davasının açılabilmesi için iki koşulun gerçekleşmesi gerekir. Birincisi, mirasbırakanın yapmış olduğu kazandırmalarla tasarruf özgürlüğünü aşmış olması, ikincisi ise dava açacak olan saklı paylı mirasçının saklı payının karşılığını, yasal mirasçı sıfatıyla veya murisin sağlığında kendisine karşı yaptığı karşılıksız kazandırmalar(bağış) ya da ölüme bağlı tasarruflarla  elde edememiş olmasıdır. Zira saklı paylı mirasçı, elde ettiği kazandırmayı saklı payına mahsup etmek zorunda olduğundan, bu halde de tenkis davası açılamaz. Dolayısıyla tenkis davası açma hakkı yalnızca terekeden saklı payları zedelenen mirasçılar içindir. Saklı payın zedelenip zedelenmediği ise mirasın açıldığı tarihteki terekenin durumuna göre belirlenir.

Tenkis davasının konusunu, miras bırakanın saklı payları ihlal eden, yani murisin serbestçe tasarruf nisabını aşan tasarrufları oluşturur. Tenkise tabi tasarruflar, sağlararası ve ölüme bağlı tasarruflar olarak ikiye ayrılmaktadır. Belirtmek gerekir ki bu ayrımın yapılması tenkis davası bakımından oldukça önemlidir. Zira miras bırakanın tasarruf nisabını aşan tüm ölüme bağlı tasarrufları tenkise tabi iken, sağlararası (murisin sağlığında yaptığı) tasarrufları ise sadece 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 565. maddesinde sayılan gruplardan birine ait olması durumunda tenkise tâbi tutulur.

Buna göre ancak mirasbırakanın sağlararası şu tasarrufları (karşılıksız kazandırmaları) tenkise tabi olacaktır;

1- Mirasbırakanın, mirasçılık sıfatını kaybeden yasal mirasçıya miras payına mahsuben yapmış olduğu sağlararası kazandırmalar,

2-Mirasbırakanın geri verilmemek kaydıyla altsoyuna malvarlığı devri veya borçtan kurtarma yoluyla yaptığı kazandırmalar ya da alışılmışın dışında verilen çeyiz ve kuruluş sermayesi,

3-Mirasbırakanın, yasal mirasçıların miras haklarının, ölümünden önce tasfiyesi maksadıyla yaptığı kazandırmalar,

4-Mirasbırakanın serbestçe dönme hakkını saklı tutarak yaptığı bağışlamalar ve ölümünden önceki bir yıl içinde âdet üzere verilen hediyeler dışında yapmış olduğu bağışlamalar

5-Mirasbırakanın, saklı paylı mirasçıların saklı paylarını etkisiz kılmak  amacıyla yaptığı açık olan kazandırmalar.

Miras bırakanın tasarruf yapmaktaki amacının, ilk dört bentte sayılanlar bakımından bir önemi bulunmamaktadır. Buna karşılık, beşinci yani son bent kapsamında bir sağlararası tasarrufun tenkis edilebilmesi için tasarrufun saklı pay kurallarını etkisiz kılma amacıyla yapıldığının açık olması gerekmektedir. Dolayısıyla tasarruf oranı aşılmış olması şartıyla ilk 4 bent kapsamına girmeyen bir sağlararası karşılıksız kazandırmanın tenkise tabi olabilmesi için murisin bu kazandırmayı yaparken saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.

Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik) dışı terekenin tümüyle bilinmesiyle mümkündür. Tereke mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu malvarlığı kıymetleri ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Mirasbırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin üç aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tespit edildikten sonra TMK m. 564 gereği mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarı tespit edilir.


Tenkise tabi ölüme bağlı tasarruflar ve sağlararası tasarruflar birarada mevcutsa, bunlar içinde de bir öncelik sırası söz konusu olacaktır. Buna göre, saklı pay tamamlanıncaya kadar, önce ölüme bağlı tasarruflardan; bu yetmezse, en yeni tarihlisinden (ölüm tarihine en yakın olandan) en eskisine doğru geriye gidilmek üzere sağlararası kazandırmalardan yapılır. Kamu tüzel kişileri ile kamuya yararlı dernek ve vakıflara yapılan ölüme bağlı tasarruflar ve sağlararası kazandırmalar en son sırada tenkis edilir. Birden fazla ölüme bağlı tasarrufun kendi arasında tenkisinde ise “mirasbırakanın arzusunun başka türlü olduğu tasarruftan anlaşmadıkça” ölüme bağlı tasarrufla elde edilen kazandırmaların tamamında, tenkis eşit miktarda değil, miktar yönünden orantılı olarak yapılır. Şayet saklı paylı bir mirasçıya ölüme bağlı tasarrufla tenkise tabi kazandırma yapılmışsa bu halde o mirasçının saklı payı ayrık tutularak yalnızca onu aşan kısmı tenkise tabi olacaktır.

Tenkis davası, saklı paylı mirasçılar tarafından birlikte veya ayrı ayrı açılabilir. Ancak her bir mirasçı yalnızca kendi hakları için dava açabilir. Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer.


Kural olarak sadece saklı paylı mirasçılar tenkis davası açabilir. Ancak istisnai olarak saklı paylı mirasçıların dışında bunların alacaklıları, şayet saklı paylı mirasçılar tenkis davası açmadığı takdirde bu davayı açma hakkına sahiptir. Ancak saklı pay sahibi mirasçının alacaklısının onun yerine bu davayı açabilmesi için ayrıca mirasın açıldığı tarihte elinde, alacaklısı oldukları saklı paylı mirasçı hakkında alınmış bir aciz vesikası bulunması gerekir. Ancak bu şartlar altında istisnai olarak saklı paylı mirasçıların alacaklıları da bu davayı açabileceklerdir. Aciz vesikası ise genel olarak, icra takibi sonucu borçlunun haczedilen mallarından elde edilen gelir ile tüm alacağın ödenememesi durumunda alacaklılara verilen bir belge olarak tanımlanabilir. Alacaklılar açacakları tenkis davasında ancak kendi alacak miktarları kadar tenkis talebinde bulunabileceklerdir.


Av.Mehmet Eren

 
 
 

Comments


1603809952502.jpg
  • LinkedIn
  • Instagram
  • Twitter
  • Facebook
bottom of page